ARAŞTIRMA VE EĞİTİM GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

HACI BEKTAŞ VELÎ DÜŞÜNCE SİSTEMİNİN OLUŞUMU

Hacı Bektaş’ın Moğol baskısı ve hâkimiyeti dönemine rastlayan faaliyetleri iki aşama göstermektedir: İlk olarak; bölgedeki gayrımüslimler ve hatta Moğollar arasında bir “Anadolu Halk Müslümanlığı İnancı”nı yayma, ikinci olarak da Türkmenler içinde Baba İlyas da dâhil olmak üzere kendisinin toplumsal ve inanç boyutundaki düşüncelerini yaymaktır.

Hacı Bektaş Velî, Baba İlyas’ın halifelerinden biri olarak onun düşüncelerinin yayıcısı olmuştur. Velayetname de dâhil olmak üzere kaynaklarda Baba İlyas’ın adı geçmemesine rağmen, onun halifeleri arasında bir Baba Resul veya Resul Baba adı sıkça kullanılmaktadır. Bu da büyük bir ihtimalle Baba İlyas’tır. Bektaşî geleneği, aradan geçen birkaç yüzyıl boyunca bu iki kimlik arasındaki ilişkiyi, Hacı Bektaş’ın yükselen kimliğine yakışır bir biçime sokarak bir kimlik bağdaştırmasını uygun bulmuştur. Ayrıca hocası olarak Lokman Perende’den ve en çok da şeyhi ve kendisine Rum diyarında halifelik veren üstadı kimliğiyle Ahmet Yesevî’den söz edilmektedir.

Velayetname’ye göre Lokman Perende, babası tarafından Hacı Bektaş’ın eğitimi ile görevlendirilmiştir ve Ahmet Yesevî’nin halifesidir. Bununla beraber A. Y.  Ocak’ın işaret ettiği Ravzatu’s-Safâ, Habibü’s-Siyer ve Nefehatü’l-Üns’de, XI. yüzyılda yaşamış ünlü Melametî şeyhi Ebu Said-i Ebu’l-Hayr ile çağdaş bir Şeyh Lokman-ı Serahsî’den bahsedilmektedir. Özellikle Nefehatü’l-Üns’e dayanarak Lokman-ı Serahsî’nin Lokman Perende diye de tanınmış olabileceği ihtimali kuvvetlidir. Ancak Ahmet Yesevî’nin Hacı Bektaş’ın hocası kabul edildiği takdirde Ebu Said-i Ebu’l-Hayr ile çağdaş sayılması imkânsızdır. Çünkü arada çok uzun zaman farkı vardır. Eğer tersi kabul edilirse yani gerçekten Ebu Said’in çağdaşı ise, o zaman da hem Hacı Bektaş’ın hocası olması hem de Ahmet Yesevî’nin çevresinde bulunması imkânsızdır. Ahmet Yesevî ve Hacı Bektaş bağlantısında kronolojik anlamda buna da imkân yoktur. Her ikisinin ölüm tarihleri arasında yüz yıldan fazla bir zaman farkı vardır. Ancak burada Hacı Bektaş’ın dinsel ve toplumsal kimliğinin kökleri, etkileri bir kez daha ortaya çıkar. Bu bilgiler Hacı Bektaş’ın Yesevî geleneği ile bir ilgisinin olduğunu göstermeye yaradığı gibi Ahmet Yesevî’nin Türkmenler arasında bir hayli önemli bir kişilik olduğu sonucunu da doğurmaktadır. Bu göstergeler ışığında birçok araştırmacı; Hacı Bektaş’ın Baba İlyas’a intisap etmeden önce, bir Yesevî dervişi olmamakla birlikte Yesevî geleneğini koruyan bir tarikata (Haydarîlik) mensup olduğunu, Baba İlyas’ın çevresine katıldıktan sonra aynı zamanda Vefaîlik içinde de olduğunu veya kendi mensubiyetini koruduğunu da söylemektedir.

Hacı Bektaş olgusunda diğer bir sorun da Hacı Bektaş’ın Haydarî geleneklerine de bağlanmış olmasıdır. Velayetname’de bir de Kutbeddîn Haydar’dan bahsedilmekte ve bu kişi Ahmet Yesevî’nin nefes evladı olduğu ileri sürülmektedir. Haydariliğin Yesevilik ile Kalenderî geleneklerinin birleştirilmesi ile Kutbeddin Haydar tarafından XII. yüzyıl sonlarında İran’da kurulmuş heterodoks bir halk inancı olması, ayrıca Velayetname’de Hacı Bektaş’ı bir Haydarî dervişi şeklinde tasvir eden bölümler Hacı Bektaş’ın bir Haydarî olduğu izlenimini de vermektedir.

Bütün bu bilgilerin ışığında “Hacı Bektaş Anadolu’ya bir Haydarî dervişi olarak gelip bir Vefaî şeyhi olan Baba İlyas’a intisap etmiş, onun halifeliği mevkiîne yükselerek bu kimliğiyle Sulucakarahöyük’e yerleşmiştir.” demek mümkündür. Baba İlyas’a intisabı onu aynı zamanda bir Babaî şeyhi olarak da adlandırmayı gerektirmektedir.

Hacı Bektaş Velî 669 (1270-71) yılında ölünceye kadar Sulucakarahöyük’te yaşamıştır. Bu yaşam süreci içinde özellikle Mevlana ve onun çevresindekilerle, ayrıca Ahi Evran ile bazı ilişkiler içinde olduğunu kaynaklar göstermektedir.