ARAŞTIRMA VE EĞİTİM GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

Katip Çelebi’nin 400. Doğum Yıldönümü Kutlamaları

UNESCO, 2007 yılında gerçekleştirdiği 34. Genel Konferansı’nda 2009 yılında kutlamalarına iştirak edeceği yıl dönümleri listesine Kâtip Çelebi’nin 400. Doğum Yıl Dönümü’nü dâhil ettiğini resmen ilan etmiştir.

UNESCO’nun 2009 yılında iştirak edeceği “Katip Çelebi’nin 400. Doğum Yıldönümü Kutlamaları” kapsamında, Bakanlığımız çeşitli birimleri ile gönüllü kamu kurum ve kuruluşlarının vakıf ve derneklerin katılımı ile etkinlikler gerçekleştirilecektir.

Hayatı :

Kâtip Çelebi, XVII. yüzyıl Türk ilim dünyasında pozitif ve hür düşünceyi temsil eden en önemli simalarındandır. Eserlerinin değeri ve önemi dolayısıyla gerek Osmanlı İmparatorluğu’nda gerekse Batı’da büyük ilgi uyandırmıştır.

Asıl adı Mustafa olan Kâtip Çelebi, Şubat 1609’da İstanbul’da doğmuştur. Hayatına ait bilgiler bizzat kaleme aldığı otobiyografilerinde ve yeri geldikçe öteki eserlerine serpiştirdiği kısa notlara dayanmaktadır. Enderun mektebinde yetişmiş bir asker olan babası O’nu beş altı yaşlarında iken ilme teşvik etti. Ordu kâtipliğinde bulunduğu için ulema ve halk arasında Kâtip Çelebi diye tanındı. Hacca gittiği ve baş muhasebeci ikinci halifesi olduğu için Hacı Halife ismiyle meşhur oldu. On dört yaşında Anadolu muhasebesi kalemine kâtip oldu. 1624 yılında Abaza Paşa isyanını bastırmak için Erzurum’a giden orduyla birlikte babasının yanında Tercan, 1626 yılında ise Bağdat seferine katıldı. Her iki seferde savaşın bütün safhalarına ve sıkıntılarına şahit oldu. Babasının arkadaşlarından Mahmud Halife tarafından Süvari Mukabelesi Kalemine tayin edildi. 1627-1628’de Erzurum kuşatmasına katıldıktan sonra İstanbul’a geldi ve yaklaşık iki sene Kadızâde’nin derslerine devam etti. 1635’te Sultan Dördüncü Murat ile Revan seferine katıldı. On sene kadar çeşitli savaşlarda bulunduktan sonra İstanbul’a döndü ve kendisini tamamen ilme verdi.

Gençlik yıllarını Osmanlı İmparatorluğu’nun doğusundaki savaşlara katılarak sürdürmüş olan Kâtip Çelebi için bu devreyi bir yüksek öğrenim saymak yanlış olmaz. Onun, on yıl Bağdat Seferi’nde olduğu gibi siperler ardında tanıdığı bu çetin hayatı, o yine de bir Cihad-ı Asgar (küçük savaş) saymıştır. Onun asıl savaşı onun tabiriyle Cihad-ı Ekber; bilgisizliği yenmek için yapılan savaştır. Gittiği yerlerdeki sahaf dükkânlarında gördüğü kitapların isimlerini yazan Kâtip Çelebi’nin okumaya olan düşkünlüğünün en önemli göstergesi kendisine kalan büyük bir mirası kitaplara yatırmasıdır.

Devrinin fazileti ve geniş bilgisiyle meşhur âlimlerden A’reç Mustafa Efendi’nin derslerine devam ederek onu kendisine üstat kabul etmiştir. Gerek hayat hikâyesinden gerekse devrinin kaynaklarından aşırı derecede kitaba düşkün olduğu anlaşılan Kâtip Çelebi en çok tarihi ve biyografik eserlerle meşgul olmuş, tarihi bir olayı anlatmak için birçok kitap karıştırmıştır. Arapça Fezleke’sini yazarken elinden 1300 eserin geçtiğini belirtmekte, bunu Takvîmü't-tevârih için de tekrarlamaktadır. En önemli eseri olan Keşfüz-Zünun'u 20 yılda yazan, 10,000 İslâm yazarının 14,500 eserini birer birer sayan ve içindekileri açıklayan bu bibliyografya sözlüğü, Alman bilgini Flügel tarafından Latince'ye çevrilerek 7 cilt halinde yayımlanmıştır. Tarih yazarken duygularını bir yana bırakarak tarafsızlığa bağlı kalmayı da savunan Kâtip Çelebi Osmanlı Devleti’nde Batı kaynaklarına başvuranların ilkidir. Faydalandığı eserleri eleştirmekten de çekinmemiştir. Özellikle bibliyografik eserlerini kaleme alırken fişler ve bazı kısaltmalar kullandığı anlaşılan Kâtip Çelebi edebiyat ve üsluptan çok manayı ön planda tutmuş, sözü uzatmaktan kaçınmıştır.

XVII. yüzyıl Osmanlı ilim ve kültür hayatına âdeta damgasını vuran Kâtip Çelebi, Türkiye’de olduğu kadar Batı dünyasında da büyük takdir ve şöhret kazanmış, eserlerinden hayranlık derecesine varan ifadelerle bahsedilmiş ve Franz Babinger O’nu Osmanlıların Süyûti’si olarak nitelemiştir. Kâtip Çelebi’nin çeşitli eserleri ve özellikle Keşfü'z-zunûn anil-esâmi ve'l-fünun Batı’da İslam araştırmaları yapan hemen herkesin müracaat ettiği temel başvuru eseri olduğu gibi Bibliothéque orientale üzerinden genel olarak bir ansiklopedi, özel olarak da bir İslam ansiklopedisi düşüncesinin doğmasında önemli etkide bulunmuştur. Onun eserlerinin bir kısmının çeşitli Batı dillerine tercümesi bunun sonuçlarından biridir.

O’nun düşüncesinin en önemli özelliklerinden biri de yaşadığı hayatın ve devletin önemini kavrayarak kendi toplumunu ciddiye almasıdır. Bundan dolayı hakkında yazı yazdığı hemen her konu o gün yaşanılan bir sıkıntıya cevap olmak üzere kaleme alınmıştır. Bu yüzden Kâtip Çelebi aynı zamanda yaşadığı döneme şahitlik yapmış bir düşünürdür. Ayrıca O’nu yaşadığı dönemdeki düşünürlerden ayıran diğer önemli bir özeliği de ilmin toplumsal hayatın devamı acısından ne kadar önemli olduğunu vurgulamasıdır. Hakikati arayıp bulma endişesi, fikirlerini savunmadaki cesareti, taassubun bütün şiddetiyle ayakta olduğu bir devirde, ihtilaf ve tartışma konularını tarafsız bir hâkim gibi ele alışıyla devrinin diğer âlimlerinden ayrılır. Yaşadığı çağın bilim anlayışının dar sınırları içinde kalmayarak, dünyanın yuvarlak olduğuna kanıtlar arayan ve batıdaki astronomi araştırmaları üzerine yazılan eserleri çeviren Kâtip Çelebi, döneminin koşullarını aşan bir bilim dünyasının ilk yaratıcılarından biridir.

Eserleri :

1 Keşfü'z-zunûn anil-esâmi ve'l-fünun (Bibliyografik eseri)
2. Cihannüma (Avrupa dillerine çevrilen coğrafyaya dair ünlü eseri)
3. Arapça Fezleke (Fezleket akvâl’l-ahyâr fi ilmi’t-târîh ve’l-ahbâr)
4. Türkçe Fezleke
5. Tuhfet’ül-kibâr fi esfâri’l-bihâr
6. Takvîmü't-tevârih
7. Kanunname
8. Tarîh-i Frengi tercümesi
9. Tarîh-i Kostantaniyye ve Keyasire (Revnaku’s-saltana)
10. İrşadü’l-Hıyârâ ila Tarihi’l-yunun ve’r-Rûm ve’n-Nasârâ
11. Süllemü’l-vusûl ilâ tabakati’l-fûhûl
12. Levâmiu’n-nur fi zulmeti Atlas Minur
13. İlhâmü'l-mukaddes min feyzi'l-akdes
14. Tuhfetü’l-ahyâr fi’l-hıkem ve’l-eş’âr
15. Dürer-i münteşire ve gurer-i münteşire
16. Düstûrü'l-amel fi ıslâhı'l-halel
17. Recmü’r-râcim bi’s-sîn ve’l-Cim
18. Beyzâvi Tefsirinin şerhi
19. Muhammediyye şerhi
20. Caciü’l-mütûn min cell’il-fünûn
21. Mîzânü'l-Hakk fi ihtiyâri'l-ahakk